Usta sinemacılardan yalnızlık üzerine 10 etkileyici film
Evrensel bir tema olarak yalnızlık, Ingmar Bergman ve Michelangelo Antonioni gibi varoluşçu sanatsal sinemadan daha piyasa odaklı Sleepless in Seattle gibi romantik ve komedi filmlerine kadar sayısız filmin duygusu için can alıcı bir önem taşır. Psikotik yalnızları, ihtiyar dul erkekleri, kafası karışık ergenleri ve hatta geriye kalan herkesi içine alabilecek tek şey varsa, o yalnızlıktır.
Yalnızlık tıpkı David Lean'in Summertime filmindeki şu cümle gibidir: "Bana kalırsa yalnızlık hepimizin içinde olan ancak hakkında pek söz etmediğimiz, sevgiden daha yaygın bir duygu. Yalnızlıktan utanıyor gibiyiz. Belki de onun kendimizdeki noksanı yansıttığını düşünüyoruz."
Filmlerde bir duyguyu resmetmek için sıklıkla insanların bir başına bir şeyler yemesi-içmesi veya kadrajdan soyutlanması (karakterlerin pencereden bakması da yinelenen motiflerden biridir) gibi benzer yöntemler kullanılır.
Bu yöntemlerden bazılarını Martin Scorsese'nin, 1976 yapımlı kült filmi Taxi Driver'da görmek mümkün. Yalnızlığın yön verdiği filmde Scorsese, Robert De Niro'nun hayat verdiği Travis'in toplumdan kopuşu ve bağlantı kuramayışını filmin en bilinen sahnelerinden biri olan karakterin kareden çıkarıldığı ve kameranın ise çevreyi izleyerek boş bir koridara odaklandığı kompozisyonla sağlamış ve yalnızlığı bir bütün olarak alabildiği için bu sahneyi çok sevdiğini dile getirmişti. Daha birçok usta yönetmen yalnızlık temasını kendi izleriyle etkileyici dakikalara dönüştürmeye devam ediyor.
Bu filmlerden bazıları ise şu şekide...
Late Spring (1949)
Yasujirô Ozu, 1949 yapımlı filmi Late Spring'de babasıyla yaşayan 27 yaşındaki Noriko'nun hayatına odaklanıyor. Noriko'nun babasıyla olan ilişkisi ve babasının hayatına olan müdahalelerinin Noriko üzerindeki etkisiyle Ozu yalnızca yalnızlık ve mahzunluk hallerini ön plana çıkarmakla kalmıyor şiirsel derinliğiyle aile ilişkilerini, kuşak farkını ve türlü hayal kırıklıklarını ele alıyor.
Summertime (1955)
Prömiyerinin Venedik'te yapıldığı 1955 yapımlı Summertime'ın yönetmen koltuğunda David Lean otururken; film Jane adında orta yaşlı bir kadının Venedik tatilinde yaşadıklarını konu ediniyor. Jane daha önce hiç aşık olmamışken tatil için gittiği Venedik'in dört bir yanı aşık çiftlerle doludur. Gönül ilişkisi gibi konuları daha önce kendisine dert etmemiş olmasına rağmen Jane'in onca insan içindeki belirgin yalnızlığı zamanla acıya dönüşür. Ancak bir kahvenin köşesinde ansızın karşısına çıkacak olan antikacı Renato'yla hayatı yeni olaylara sahne olacaktır.
The Apartment (1960)
Billy Wilder'ın 5 dalda Oscar ödülü kazanan 1960 yapımlı filmi The Apartment, sistem tarafından türlü lekelenmiş bir adamın yalnızlığına odaklanıyor. Film sevgiye duyulan gereksinimden insanlar arası ilişkilerin ne denli çetrefilli oluşuna dair birçok detayı kendi izleriyle beyaz perdeye seyirciye sunuyor.
Fear Eats the Soul (1974)
Rainer Werner Fassbinder'ın en önemli filmleri arasında başı çeken 1974 yapımlı Fear Eats the Soul göçmen bir işçi olan Ali'nin kendisinden 20 yaş büyük bir Alman olan Emmi ile evliliğini ve bu evliliğin çevresel olarak yarattığı krizi odağına alıyor. Fassbinder filmde karakterlerin yaşadığı yalnızlığı ekrana etkileyici bir melodramla yansıtırken sert bir toplum eleştirisi getirmekten de geri durmuyor.
The Green Ray (1986)
Eric Rohmer'in 'Comedies and Proverbs' serisinin beşinci filmi olan 1986 yapımlı The Green Ray, genç bir kadının nişanlısı tarafından terk edilişini ve sonrasındaki uzun bekleyişini anlatıyor. Filmde ana karakterin yaşadığı hasret ve bekleme hissi okyanus metaforluyla yansıtılırken resim ve edebiyatla da destekleniyor.
Chungking Express (1994)
Yalnızlığın, melankolinin ve duygusal kırıklıkların kimi zaman acı kimi zamansa nükteli bir üslupla anlatıldığı 1994 yapımlı Chungking Express'in yönetmen koltuğunda Kar-Wai Wong oturuyor. Dünyanın en kalabalık şehirlerinden biri olan Hong Kong'daki birçok kırık ve kısa rastlaşmayı oldukça çarpıcı bir sinematografiyle beyaz perdeye taşıyan Chungking Express, kısa hikâyeleri kadar etkileyici müzikleri de dikkatleri üzerine çekiyor.
Uzak (2002)
Nuri Bilge Ceylan'ın en olgun filmi olarak kabul edilen 2002 yapımlı Uzak, hayallerini gerçekleştirmek adına İstanbul'a gelen Yusuf ile uzaklara gitmeyi arzulayan akrabası Mahmut'un hikâyesine odaklanırken yalnızlık temasıyla beraber insanın kendine yabancılaşmasına da dikkat çekiyor. Cannes'da Büyük Ödül'e layık görülen film birçok festivalden de ödülle döndü.
Tony Takitani (2004)
Haruki Murakami'nin kısa öyküsünden Jun Ichikawa'nın sinemaya uyarladığı 2004 yapımlı Tony Takitani, annesi doğum sırasında ölen bir çocuğun erken yaşlardan itibaren başlayan yalnızlığının hayatı boyunca kendisini takip edişini konu ediniyor. Ichikawa film boyunca geçmişin gölgelerini acı bir şekilde hatırlatmayı başarırken tüm hislerden uzaklaşmak isteyen bir adamın duygusal inzivasına yakın bir mercekten bakma imkanı sunuyor.
Lights in the Dusk (2006)
Usta sinemacı Aki Kaurismäki’nin hikâyelerinde sıkça yer verdiği kaybeden karakterlerinden biri olan Koistinen, gece bekçisi olarak idame ettirdiği hayatında ne özel bir ilgiye ne de gerçek bir dosta sahiptir. Alımlı ve sofistike Mirja’nın yaşamına bir anda dahil olmasıyla Koistinen, kendini bir anda planlı bir soygunun mağduru konumunda bulacak ve hayatındaki dengeler değişecek.
Christine (2016)
Gazeteci Christine Chubbuck'in gerçek hikâyesinden uyarlanan 2016 yapımlı Christine'in yönetmen koltuğunda Antonio Campos otururken film hırslı bir muhabir olan Christine'i odağına alıyor. Kariyerinde yükselme arzusu ve üstlerinin baskısı Christine'i kendi prensiplerine aykırı bir yola sokarken; Campos zedelenmiş insan ruhunu tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Kaynak: BFI