Box Office Türkiye: "Yaz ve sonbaharda film çekilemezse 2021'in ilk yarısından önce vizyona film yetiştirmek mümkün olmaz"
İlk Covid-19 vakasının Türkiye'de resmi olarak açıklanmasından yaklaşık bir hafta sonra yayımlanan genelge ile sinema salonları kapatılan mekânlar arasında yer almıştı. İlk vakanın görüldüğü hafta vizyona girmeye hazırlanan ve salgın sebebiyle ertelenen Müstakbel Damat'ın yapım şirketi Pervasız Yapım'ın kurucu ortaklarından M. Serdar Fırat, o süreçte yaşadıkları deneyimleri şöyle aktarıyor:
Müstakbel Damat filmimiz '400 lokasyon' gibi şahane bir sinema sayısı ve 'Genel İzleyici' sınıflandırmasıyla vizyona girmek üzereydi kriz başladığında… Tanıtım anlamında tüm yatırımların yapıldığı bir noktadaydık. Bütün sinema grupları ve tekil sinemalarla el ele çok başarılı bir dönem yaşayacağımıza emindik. Ancak hiç istemesek de filmimizi belirsiz bir tarihe ertelemek zorunda kaldık. Eğer ertelememiş olsaydık da sinemaların kapanmasıyla birlikte; filmimiz sadece 3 gün vizyonda kalmış olacaktı. Bu kadar büyük prodüksiyonlu bir yapım süreci sonrası çok büyük bir maddi zarar var tabii ki, manevi kısmını ise anlatmaya gerek yok zaten. Bizim için çok önemli olan bir nokta vardı kriz başladığında: Film için çalıştığımız tüm partnerlerimizi mağdur etmemek. Bu anlamda finansal olarak kimseyi yalnız bırakmadık, yaşanan durumu mazeret göstermeksizin ödemeleri gerçekleştirmiş olmak bizim için huzur ve mutluluk verici…
Yine bu süreçte, çekimleri devam eden dizi setlerinin durdurulduğunu ve üzerinde çalıştıkları dijital dizinin hazırlık aşamasını ertelediklerini belirten Ay Yapım idari yapımcısı Yamaç Okur ise, sözlerine şöyle devam ediyor:
Yapımcılığını yaptığımız Ercan Kesal’ın ilk uzun metraj sinema filmi Nasipse Adayız Ocak ayında Rotterdam Film Festivali’nde dünya galasını yapmıştı. Bu sıralar da İstanbul Film Festivali’nde Türkiye galası olacaktı. Korona pandemisi nedeniyle sinemalar kapalı olduğu için ve ne zaman açılacağı henüz belli olmadığı için filmin vizyon planlamasını da yapamıyoruz. Şu anda hem sinema hem de televizyon sektöründe belirsizlik hakim. Televizyonda izlenmeler çok yüksek, dijital platformlardaki içerikler büyük ilgi görüyor. Ancak yeni içeriklerin sayısı giderek azalıyor. Ekonomik açıdan baktığımızda devam eden projelerin durmasının hem yapım şirketlerine hem de çalışanlara ekonomik açıdan büyük bir zararı oldu. Ama herhalde herkesi en çok yoran durum belirsizlik hali. Bir yandan da yapımcıların proje geliştirmek için masa başı çalışması için hiç olmadığı kadar zamanı var.
Salgınla ilgili her kesimin ortak kaygısı, yarattığı belirsizlik havası. Sinema sektöründe de salgının yaz aylarına sirayet etmesi, önemli bir bölümü yaz aylarında gerçekleşen yerli film üretiminin sekteye uğraması ve sinema salonlarına dönüşün beklenenden uzun sürmesi anlamına gelebilir. BKM CEO'su Zümrüt Arol Bekçe, bu derece büyük bir krizle global ölçekte ilk defa karşılaşıldığını ve buna hazırlıklı olmak gibi bir durumun söz konusu olmadığını belirtiyor: "Sinema, tiyatro ve konser gibi seyircinin var ettiği etkinlikler uzun bir süre yapılamayacağa benziyor. Mayıs sonuna kadar etkinlik düzenlemek yasak. Mevsimsel bir davranış sergileyen Türk seyircisi ise yazın zaten sinemayı çok tercih etmediği için sonbahardan önce bir canlanma beklemek gerçekçi olmaz diye düşünüyoruz."
Televizyon ve Sinema Filmi Yapımcıları Birliği (TESİYAP) başkanı, TAFF kurucu ortağı ve TIMS&B kurucusu Timur Savcı, "Sinemanın diğer hizmet ve ürün üretimlerinden farklı bir yapım süreci var. Çekim öncesi çalışmaları saymazsak, set başladıktan sonra en az 6 ayda neticelen bir süreç. Dolayısıyla büyük şilepler gibi, hızlı manevralarla netice alamazsınız. Yazın ve özellikle sonbaharda film çekilemezse, 2021’in ilk yarısından önce vizyona film yetiştirmek pek mümkün olamaz. Tabii pandemi öncesi çekilip sinemaya çıkmayan filmler dışında…" şeklinde fikirlerini belirtiyor, salgının yaz ayları ve ötesine geçme ihtimalinde oluşabilecek tablo hakkında.
Yamaç Okur ise, "Yerli film üretiminde geçtiğimiz sene yaklaşık %35’lik bir daralma olmuştu. Yani salgında önce de işler zaten pek parlak gitmiyordu. Sinema bileti fiyatının artması seyirci sayısındaki daralmanın hasılata yansımasını engellemişti. Ancak bu daralma trendinin üzerine bu sene salgın da eklenince tam bir kriz senaryosu ortaya çıktı. Böyle bir ortamda yapım şirketleri daha az risk almak isteyeceklerdir ve haliyle film üretimi azalacaktır." şeklinde özetliyor salgına girdiğimiz dönemde sektör şartlarını. Okur'a göre bu sıra dışı şartların ne zaman sona ereceğinin belirsizliği olumsuz bir tablo sunabilir: "Mevcut durumda sinema salonlarının tekrar ne zaman açılacağı ve seyircinin salonlara ne zaman gitmeye başlayacağı belli değil. Bu belirsizliğin üretime negatif olarak yansımaması mümkün değil."
Bu koşullarda sağlığın birincil öncelik olduğunu, dolayısıyla salgının sinemaya etkilerinin gerçek boyutunu tam anlamıyla görmek için erken olduğu belirten TAFF kurucu ortağı Cemal Okan, online olarak hazırlıklarını sürdürdükleri projeleriyle ilgili bilgi veriyor:
Biz önümüzdeki sene yapmayı planladığımız dört projemizin bütün çalışmalarını aşağı yukarı sürdürüyoruz. Ölümlü Dünya ekibi devam filminin senaryosu üzerine çalışıyor, senaryosu hazır olan Sen Yaşamaya Bak filminin cast çalışmaları sürüyor. Cinnet 2’yi yapmayı planlıyorduk, o belki seneye kalabilir. Bir de Bergen projesi var biliyorsunuz, Bergen projesiyle ilgili de sanat ekibi son rötuşlarını yapıyor, senaryo çalışmaları da devam etmekte... Süreci beklemedeyiz şu anda.
Salgının doğrudan etkilediği sektörlerden birinin de sinema olması sebebiyle dünya genelinde alınan ekonomik tedbir paketlerinde sinemaya ayrılan çerçeve önem arz ediyor. TESİYAP Başkanı Timur Savcı, ülkenin bu anlamdaki konumunu şöyle özetliyor:
Sadece Türkiye değil, dünya zorlu bir sınavdan geçiyor. Devletimizin açıkladığı önlem ve destek paketlerini sektöre bir oksijen sağlayacak ama pandemiden en çok etkilenen 2 sektörden biri olan sinema için sektöre özel önlemler konusunda yapılacak çalışmalara tam destek vermeye hazırız. TESİYAP olarak Kültür Bakanlığı ile uyum içerisinde ve sürekli iletişim halindeyiz. Salgının yarattığı bu olumsuz etkiyi ancak kamu ve özel teşebbüsler bir araya gelerek hafifletebilirler.
SİSAY'ın belirttiği gibi uzun vadede Eğlence Vergisi'nin kaldırılması gerektiğini söyleyen Serdar Fırat, yeni sinema yasasıyla birlikte bir nevi tedavülden kalkan bilet kampanyalarının normalleşme sürecinde ekonomik zorlukları aşmak adına kullanılabilecek enstrümanlardan biri olduğunu belirtiyor. Türkiye'de bugüne kadar sinema sektörüne has bir düzenlemeyi duymadığını belirten Yamaç Okur ise, televizyon ve sinema sektörlerinin iç çarklarının eyleme geçmesi gerektiğinin altını çiziyor:
Birçok farklı sektörde alınan tedbirler daha çok vergi ertelemeleri ve çalışanların hayatlarına devam edebilmeleri için kısa vadeli çalışma ödenekleri destekleri şeklinde. Stratejik açıdan çok önemli bir endüstri olan sinema ve televizyon endüstrisine, kendi dinamiklerine uygun teşvik mekanizmaların sağlanması gerekiyor. Yapılması gereken hızla online bir arama toplantısı yapıp neler yapılabileceği konusunda fikir yormak ve hızla aksiyona geçmek. Ama hem sektör bu birliktelikten yoksun hem de bu konuda siyasi bir irade mevcut değil.
Salgının yerli sinemamıza etkilerini yine sektörün farklı farklı figürlerine sorduğumuz mülakat dizisinin, sinema işletmecileriyle olan ilk kısmına buradan ulaşabilirsiniz.